Cumhuriyet Halk Partisi, süreklilik ve değişimin sentezidir; süreklilik içinde değişimdir. Türkiye'nin siyasal ve toplumsal tarihinde, CHP, değişimin gücüdür. Günümüzün CHP'si, CHP geleneğinin sürekliliği içinde, CHP'nin 1976 programının getirdiği yeniliklerden ve ulaştığı doruklardan hareketle temel yaklaşımlarını oluşturmaktadır; geleceği yaratmanın sürecini bu ilkeleriyle başlamaktadır.
Siyasay, düşünsel, toplumsal, dinsel ve bireysel özgürlükler bir bütündür. Özgürlüklere bu bütünlüğü içinde sahip çıkmalıdır. Demokrasi, barış ve insan hakları çerçevesinde her düşünce konuşulabilmeli, yazılabilme, örgütlenebilmelidir. Sendikal, siyasal, dinsel özgürlükler ve onlara güç veren örgütlenme özgürlüğü, çağdaş demokrasilerin doğal ölçüleri içinde varolabilmelidir.
İnsanların "farklılaşma" özgürlüğü, "alışılmışın dışına çıkmak, genel kabullerden ayrışmak" özgürlüğü, temel bir haktır. Bu hakkın demokrasi ve saygı kurallarında kullanımı koşuluyla, kullananların sayısı ve ayrışma nedeni ne olursa olsun, bu temel özgürlük sakınılmalı ve korunmalıdır. Çağımızda, habere, kültüre, bilgiye ulaşabilir olmak, temel özgürlüklerin kategorisine girmiştir. Toplum, haberin, kültürün ve bilginin organizasyonunda, her yurttaşın en azından kitle iletişim araçlarıyla bu kaynaklardan yararlanmasını güvence altına almakla yükümlüdür.
Bireyin özgürlüğü ve dokunulmazlığı, yeri ve önemi, yeniden düşünülmelidir. Bireysel dinamiğin topluma katkılarının önü, girişim ve yarışma özgürlüğünün adaletli koşulları hazırlanarak açılmalıdır. Türkiye toplumsallıkla bireyselliği uzlaştırmanın, bireyi engelleyen değil, ona yollar açan, yaratıcılığını ortaya çıkaran politikaların uygulayıcısı olmalıdır. Birey, devlet vesayetinden çıkarılmalıdır; devletin bu vasiliği vatandaşın demokratik haklarını ve insan haklarını sınırlamak için bir geleneğe dönüştürdüğü ülkemizde, bireyi özgürleştirmenin başlıca bir koşulu, onu vesayettin kurtarmaktır.
Amaçladığımız adil Türkiye'nin çıkış noktasında, "fırsat eşitliğinin" kurumsallaşmasını görmekteyiz. Fırsat eşitliğinin koşulları devlet tarafından düzenlenmelidir. Öncelikle eğitim alanında eşitlik gözetilmelidir. Eşitlik zemininden yola çıkmış insanlardan kendini daha ileri noktalara götürmenin çabasını gösterenler, devlet tarafından özendirilmelidir. Yeni Türkiye, kadın-erkek eşitliğinin birçok toplum kesitinde eksik kalmış boyutuna eğilmek durumundadır. Kadının haklarına, hukuk ve ekonominin yanı sıra, hayatın paylaşılmasında, anlayışlarda, aile içindeki eşitlik düzeyinde sahip çıkmalıdır. Kadınların ekonomiye, yönetime, siyasete katılmalarının önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Sosyal sınıfların ve bölgelerin arasındaki eşitsizlikleri azaltmak, devletin öncelikli hedefidir.
Devlet, insanlarının kaderine kayıtsız kalamaz. Sosyal demokrasinin toplum ve insan anlayışında, sorumluluk ortaktır; hepimiz birbirimizden sorumluyuz. Devlet bu konuda her türlü önlemi almalıdır. Engelliler, yaşlılar ve yalnızlar, toplumun ortak duyarlılığı, ortak kaygısı olmalıdır. Sivil toplumun gönüllü örgütleri bu doğrultuda desteklenmelidir.
Türkiye, her yurttaşına "temel yaşam düzeyini" sağlamakla kendini yükümlü görmelidir. Kaynak dağılımında gözetilmesi gereken başlıca ölçü bu olmalıdır. Bütün yurttaşların asgari ihtiyaçları karşılanmadıkça, diğer toplumsal talepler devlet desteğinde öncelik almamalıdır. Devlette, işyerinde, belediyelerde, üniversitelerde ve mümkün olan her ortamda, katılım, temel bir yaklaşım olmalıdır. Kararlar, o kararla ilgili olan çevrelere ve insanlara sistemli şekilde danışılarak oluşturulmalıdır. Katılımın, dayanışmayı sağlayan özelliklerden en geniş biçimde yararlanılmalıdır.
Toplumsal dayanışma, halkın yönetim sorumluluğunu üstlenmesiyle, dengeli ve hakça gelir dağılımıyla ve vergilemeyle, yaygın sosyal güvenlikle, kamusal hizmet kuruluşlarıyla, gönüllü sivil toplum örgütleriyle ve engeli kişiler için de özel olanaklarla sağlanır.
Yaratıcılığın ve üreticiliğin kaynağı olan emek bir üstün değerdir. Cumhuriyet Halk Partisi için en yüce değer emektir. CHP, toplumun tümüne refah getirmeyi amaçlayan partidir; toplumun bir kesitini gözetip, diğerini dışlayan bir anlayışın temsilcisi değildir. Ama, Cumhuriyet Halk Partisi, öncelikle emeğin tarafı, emeğin kitle partisidir.
Türkiye'de emeğin büyük kesiti, en fazla sömürülen, demokratik hakları kendinden esirgenen toplum kesimidir._ Emek, el ve düşün emeği ayrımı gözetilmeksizin, niteliğine ve üretkenliğine göre, toplum ve insanlık için yararlılığına göre, güçlülüğüne veya tehlikelerine göre, maddi ve manevi karşılığını almalıdır. Emeğin bu ölçütlere göre bulacağı karşılık toplumda denge ve eşitlik sağlanmasına katkı getirmelidir.
İnsanlarına iş sağlayan ekonomik ve sosyal dönüşümleri gerçekleştirmek, devletin öncelikli görevi olmalıdır. Emeğiyle geçinenlerden çoğunun çocukları yüksek eğitimden fiilen yasaklanmıştır. Öncelikle işçilerin, köylülerin, küçük esnafın ve dargelirli kesimlerin çocuklarının eğitiminde karşılaştıkları maddi imkânsızlıkları ortadan kaldırmak, toplumun ortak duyarlılığı olmalıdır.
Daha fazla üreten, büyüyen, iş yaratan, dünya rekabetinde yeri olan, ürünlerini ve oluşan değerlerini daha eşitlikli paylaştıran, akılcı, verimli bir ekonomi amaçlanmalıdır. Hem varolanı daha adil paylaşmak hem de, paylaşılacak olan büyütmek hedeflenmelidir. Sosyal haklar ve duyarlılıklarla çerçevelenmiş ve koşullanmış örgütlü ve rekabetçi pazar mekanizmaları özendirilmeli ve desteklenmelidir. Verimlilik, akılcılık ve etkinlik ölçüleri kamunun hem özel sektöre hem devlet sektörüne yaklaşımında başlıca ölçü olmalıdır. Ekonomide önemli payı bulunan, büyüme dinamizmini sergileyen küçük ve ortay boy girişimler, kamunun destek politikalarında öncelikli bir yer almalıdır.
Toplumsal yarar, devletin sanayide ve ticarette geniş boyutlarda yer almasından çok, üretilen değerin paylaşımını devletin vergi ve bütçe politikalarıyla yönlendirmesiyle, kamu kaynaklarını kullanma tercihleriyle sağlanmalıdır. Kamu ekonomik işletmeleri gerekli oldukları alanlarda ve özerk, etkin, verimli çalışmaları koşuluşla işlev taşımalıdır. kamu kaynakları, verimsiz kamu işletmelerinin, ayrıcalıklı özel şirketlerin, devlet ve belediye bürokrasilerindeki savurganlığın tahribatından kurtarılmalıdır. Ulusal stratejilerin ve uzun vadeli temel tercihlerin şekillenmesi, büyük dengelerin korunması, altyapı projelerinin uygulanması, rekabet kurallarının gözetilmesi, üretici ve tüketicinin korunması, kamunun ekonomik görevi olmalıdır. Kamu, toplumsal yararın gerektirdiği durumlarda ekonomiye etkin müdahalede bulunmasını, özelleştirme ya da sosyalleştirme yapabilmesini olanaklı kılan bir konuma sahip olmalıdır. Kamu, ekonomik gelişmenin sektörel ve bölgesel dengelerini, eşitsizlikleri azaltmak işlevini gözetmelidir. Bu çerçevede, stratejik planlamanın yönlendirici ve özendirici özelliklerinden yararlanmalıdır.
Kalkınma ve sanayileşme çabaları, kültür ve doğa mirası korunarak, çevreyle uyum içinde gerçekleşmelidir. Gelişmenin sonucu hatta göstergesi olan kentleşme, sağlıksız ve çarpık özelliklerden, bunların kaynağındaki yanlış ve yetersiz yasal düzenlemelerden arındırmalıdır. Kentleşme, toplumun uzun süreli yararları doğrultusunda komu tarafından yönlendirilmeli ve denetlenmelidir.
Demokrasi, bir anlayışlar ve değerler bütünüdür; bir "kültür" olayıdır. Demokrasi kültürünün benimsenmesi ve yaygınlaşması amacıyla kamunun planlı çabasına ve organizasyonuna gereksinim vardır. Demokrasinin bir yaşam biçimine dönüşebimmesi için "özgürce farklılaşıp tartışarak, uygarca uzlaşma" yeteneği, "farklı olanların birlikte yaşayabilme" özelliği, "karşıtların meşruiyeti" anlayışı, "hoşgörü" ve "sentez" alışkanlıkları sistemli şekilde özendirilmelidir.
Cumhuriyet Halk Partisi için demokrasi sürekli ve sonsuz bir kavramdır. Demokrasi, anlayışlarda ve davranışlarda gerçekleşmeli, bir yaşam biçimine dönüşmelidir. Sivil toplum yapılanması desteklenmeli ve geliştirilmelidir. Okul-aile birliklerinden, sendikalara, meslek odalarına, tüketiciye koruma hareketlerine, yöresel güzelleştirme derneklerinden, çevreci kuruluşlara, dayanışma yahut ortak ilgi topluluklarına kadar tüm "yurttaş beraberlikleri" özendirilmelidir. Amaç, "sıradan yurttaşın" sivil kurumlar aracılığıyla ülkede etkin olması, devlet karşısında edilgenlikten çıkarılmasıdır.
Demokrasinin temel kurumu olan parlamento, eskimiş anlayışlardan, verimsizlikten, zaman ve enerji kaybından başka şey olmayan çalışma ve konuşma usullerinden arındırılmalıdır. Katılım, çözüm üretimi, sentez alışkanlıkları çağdaş parlamentoların işleyiş özellikleriyle geliştirilmelidir. Demokrasi, atanmışların değil, seçilmişlerin önceliğinde ve mutlak sorumluluğunda gelişir. Türkiye, bu özelliğe artık kavuşmalıdır.
Bütün kurumlarıyla, mekanizmalarıyla ve anlayışlarıyla eskiyen, akılcılıktan uzaklaşan, halka yabancılaşan ve topluma enerji ve kaynak kaybettiren mevcut yönetim yapılanması terkedilerek, köklü bir yenileşme programıyla çağdaş devlet yöntemi biçimlenmelidir. Merkezde yoğunlaşmış sorumluluk ve yetkilerin bir bölümü, katılımcı demokrasinin ve ülke bütünlüğünün çerçevesinde yerel yönetimlere devredilerek daha demokratik ve daha etkin bir yapılanma gerçekleşmelidir.